16 Mart 2014 Pazar

TATİLDE OLAY !



Nihayet dün akşam evimize döndük :)))


Çok güzel ve çok eğlenceli, değişik bir tatil oldu bizim için.
Size tabiatın güzelliğini anlatamam. Her taraf yemyeşil, bütün ağaçlar çiçek açmaya başlamış, papatyalar, gelincikler.. anlatılamaz güzellikte idiler. Şansımıza hava da güneşli idi, gündüz rahatça dolaşabiliyorduk.

Hele bizim ufaklık Kısmet ne yapacağını şaşırdı... Elbette haklı yaramaz, bu onun ilk tatili :))
Gittiğimiz  gece evin küçük kedi oğlu Tosun ile hemen arkadaş oluverdi. Sanırım ikisi de aynı yaştalar.
Bana göre bizim kıza pek uygun bir arkadaş değil. Bir defa eğitimsiz ve kaba bir çocuk, başına buyruk, disiplinsiz, büyüklerine saygı göstermiyor. Ne dense omuz silkip, "ben böyle istiyorum" diyerek alıp başını dolaşmaya gidiyor. Eh, tahmin edersiniz bizim kız da hemen uyum sağladı Tosun efendiye :)))
Tut, tutabilirsen...  Esra ablam bir taraftan, ben bir taraftan başına bir şey gelmesin diye peşinden koşturup durduk.

TOSUN


Bütün gün türlü yaramazlık yaptıktan sonra, akşam olunca ikisi de bir köşede uyuya kalıyorlardı :))

Ben aslında en çok anneme şaşırdım. Bunca senedir disiplin ve temizlikten hiç taviz vermeyen annem....
Bu tatilde sanki huy değiştirdi. Yememize, içmemize, yıkanmamıza, uyku saatimize hiç karışmadan bizi tamamen özgür bıraktı. Önceleri ben bu duruma çok şaşırdım, ama üç gün sonra durumu kavradım.
Meğer annem bizi hep uzaktan gözlemliyormuş..

Şöyle bir olay yaşadık üçüncü gün ;

Evin yakınlarında papatya tarlasının içinde akan küçük dere kenarına gittik hep beraber. Ev sahibi de bizler için çok güzel bir piknik sepeti hazırlamıştı sağ olsun..
Yolculuk  keyifli ve uzun bir yürüyüştü, elbette biz çocuklar pek alışık olmadığımız için biraz yorulduk, hem de epeyce acıktık.
Kırlarda yürüyüş inanın başka bir deneyim. Ben hep belgesellerde seyreder ve imrenirdim.

Sonunda büyükler oturmak için bir yer seçti, örtüler, minderler yerleştirildi ve yiyecekler sepetten çıkartılmaya başladı. Ben ve kızlar, yani Yudum ve Gümüş yardım edebileceğimiz bir şey olup olmadığını sorduk kibarca.

Annemin bizimle duyduğu gurur gözlerinden okundu hemen :)) Açıkçası bu durum beni de çok sevindirdi. Hem takdir edilmek güzel bir duygu, hem de günün günü vardır; zor bir zamanda anneme hatırlatabileceğim marifetlerimizi cebimde saklamayı
severim doğrusu :)))
Biz yiyecek paketlerini açarken bir de baktım ki Tosun ve Kısmet kovalamaca oynuyor. Fakat bildiğiniz gibi bir şey değil, çıldırmış gibiydiler sanki. Hangi yöne koştuklarının asla farkında değiller, bir yandan avaz avaz bağırıyorlardı, biri derenin içine kaçmaya çalışıyor, diğeri korkutmak için acayip sesler çıkarıyordu...
Uzun lâfın kısası tam bir kaos durumu.. Seslenmek, engel olmak, durdurmak mümkün değil..
Hepimiz ne yapacağını bilmez bir halde bakakaldık... Veee, olaylar başladı...

Tosun kovalarken Kısmet dereye düştü, Tosun zavallının üzerine atlamaya çalışırken yarı beline kadar o da suya girdi, Kısmet "imdaaat" diye feryat ederken can havliyle kendini dereden çıkarttı ve çılgın gibi koşarak annemin kucağına atladı. Arkasından Tosun efendi aynı hızla koşup Kısmet'i yakalamaya çalışırken ıslak ve çamurlu patileriyle kurduğumuz sofranın üzerine atladı ve ne var, ne yok devirdi..
Sofradaki şangırtılarla bir an sersemleyince muzur velet, hemen üzerine atladım ve kıskıvrak yakalayarak,
 "kendine gel terbiyesiz, sen kardeşime ne yapıyorsun ? " diye kükredim.

Kim bilir sesim nasıl çıktı ve yüzüm ne hâle geldi... Kendimi ve öfkemi durduramıyordum..
Annemin sesi ile kendime geldim,
"Sakin ol ! Bulut Duman" dedi.
Sesi o kadar otoriter çıktı ki, hiç bir şey düşünmeden Tosun' u yere indirdim.
Hınzır yaramaz da tepkimden çok korkmuş olmalı ki tüylerinden, kuyruğundan sular aka aka bizden uzaklaşıp bir ağacın altına sindi.

Tosun efendi travmayı çok çabuk atlattı. Hemen yalanarak kendini kuruttu ve bir müddet sonra ev halkından birilerinin yanına götürdüğü yiyecekleri tıkınıp, sütünü de içtikten sonra dönüş vaktine kadar uyudu.

 Ama bizim ufaklık... Saatlerce ağladı zavallı, belli ki çok korkmuş suya düşünce. Tir, tir titredi, ne de olsa daha mart ayındayız, sular soyuk. Sonra bir ara patim ile kontrol ettim, su buz gibiydi gerçekten.
Önce annem iyice kuruladı, öptü, okşadı. Esra ablam kucağına aldı, yemek yedirmeye çalıştı, olmadı.
Ben sakinleştirmeye çalıştım, başaramadım. En sonunda Yudum ile Gümüş aralarına alıp güneşe uzandılar ve kısa süre de olsa ufaklığı uyutabildiler.
Dönüş yolunda "ağabeyimi istiyorum..." diye ağlamaya başlayınca, dayanamayıp eve kadar kucağımda taşıdım. Bir yandan da gözümle devamlı Tosun' u takip ettim. Ne olur, ne olmaz.... Veledin sağı solu belli değil, bir anda düşünemediğim bir haylazlık yapabilir dedim.
Neyse ki eve döndükten sonra sabaha kadar bir daha ortalarda dolaşmadı...

Kısmet ise akşam da çok zor yemek yedi ve gene bizim kızların koynunda erkenden uykuya daldı...

Bana gelince annem ve arkadaşları ile şömine başında geç vakte kadar oturdum.
Tam sevdiğim gibi bir sohbet olmasına rağmen hiç bir şekilde kendimi veremedim.
Şöminenin ateşine dalıp, hep gündüz olanları düşündüm. Kâh Kısmet için endişelendim, kâh Tosun' a  ateş püskürdüm içimden. Yani, kendimi iyice köpürttüm...
Annem dalgınlığımdan şüphelenmiş olmalı ki, artık yatma vaktimin geldiğini çaktırmadan hatırlattı.
Kibarca ev sahiplerine teşekkür ettim ve iyi geceler diledim, annemi de öperek hemen yattım.

Yattım, ama beynim durmadı... Öfkemi bastıramıyordum... Sonunda uyumuşum.

Sabah erken denecek bir saatte ter içinde, kalbim çarparak uyandım. Sanki nefes alamıyordum.
Hava almak istedim ve hızlıca verandaya çıktım. Biraz gürüldü yapmış olmalıyım,.. kısa bir süre sonra annem heyecanla yanıma geldi.
"Ne oldu oğlum, bu ne hal ?" dedi.
"Sorma anneciğim, çok kısa ama çok kötü bir kâbus gördüm" deyiverdim.

Annem bana sıkıca sarıldı ve gülerek "anlat bakalım.." dedi.
Aslında bir yandan da utanıyordum. Çünkü benim gibi "ermiş bir kedi" bu konuyu halletmeyi başarmalıydı.
Bir defa kâbus ve kötü rüya diye bir şey yoktur. Rüyalarımız bize daima yol gösterir ve bizler rüyalarımızın verdiği mesajı sevgi ile kabul edip, ruhumuz ve yolumuzdaki iyileşmeyi sağlamalıyız.
Bütün bunları çok iyi biliyorum, ama bazen yardıma ihtiyaç oluyor işte..

Çaresiz hemen rüyamı anlattım.

Kendimi tek başıma dün gittiğimiz dere kenarında görüyorum. Kısmet aynı şekilde dereye düşüyor ve dışarı çıkamayıp akıntıya kapılıyor ve gözden kayboluyor. Ben ise Tosun' u yakalıyorum koşarak eve geliyorum.
Tosun' u ailesine teslim ediyor ve onlara hem kızıyor, hem de Kısmet' i bulmaları için yalvarıyorum.
Ve ağlayarak uyanıyorum.
Elimde olmadan anneme anlatırken de ağlamaya başladım.

Annem her zamanki gibi gülümsedi, bana sarıldı, patilerimi öperek başımı okşadı.
Zaten ben rüyamı anlatırken anlamını kavramıştım, bir kez de annemden dinledim.

"Güzel oğlum, biliyorsun ki bu rüya tamamen dün yaşadığımız ile ilgili.
Sen Kısmet'in güvenliği konusunda çok endişelenmişsin ve tüm olan bitenden Tosun' u ve ailesini sorumlu tutmuşsun. Zaten biliyorum, geldiğimizden beri bu çocuğa hep eleştiren gözler ile baktın. Son olay da tuz, biber ekti...
Uykudan önce belli ki dün yaşananları içinde büyütmüşsün. Hepimiz üzüldük elbette, ama elimizden geleni yaparak çocukların güvenliğini sağladık ve sevgi ile geceye devam ettik.
Tosun' a ailesi ne yapar bilemeyiz, bu onların meselesi. Her ne şekilde çocuklarını eğitmek istiyorlar ise öyle davranırlar, biz bunu değiştiremeyiz ve eleştiremeyiz. Ancak biz kendi bebeğimizi eğitebiliriz, ki bunun yeri burası değildir.
Eve döndüğümüzde ben gerekeni yapacağım, o daha bir bebek ve nasıl davranması gerektiğini bunun gibi deneyimler sonucunda öğrenecektir elbette.
Bak kız kardeşlerine, ne yaptılar bütün gün? Sadece Kısmet ile ilgilendiler. Ama sen..?
Bakışlarından anlarım, biliyorsun. Bütün gece etrafa intikamcı ve yargılayıcı gözler ile bakıp durdun..
Sonunda böyle bir rüya ile uyarılman çok normal değil mi? "

Annem doğru söylüyordu. Hemen kendimi topladım, bir delikanlı olarak annemin yanına düzgünce oturdum.
Biraz utangaç ses tonum ile şöyle cevap verdim;
"Biliyorum, gün boyu kızgınlığımı yenememiş olsam bile, uykuya gitmeden önce muhakkak "affetmek" için bir çalışma yapmalıydım. Nihayetinde Tosun da bir bebek, onu bağışlamalı ve yolunda farkındalık kazanmasını dileyerek sevgimi göndermeliydim. Aynı şekilde ailesinin davranışı da benim değiştirebileceğim bir şey değil elbette, onlara da sevgimi göndererek farkındalık dilemeliydim.
Aslında en önemlisi, kızmak ve endişelenmek yerine, Kısmet bebeğimizin sağlığı için şükretmeliydim. Bundan sonra da her zaman güvende olacağımızdan ve hep doğru davranışta bulunacağımızdan emin olmalıydım." değil mi anneciğim dedim.

İfade tarzım annemin çok hoşuna gitmiş olmalı ki, şen bir kahkaha attı.
"Aferin benim oğluma" dedi.

Tam o sırada bizim kızlar da Kısmet'in elinden tutarak verandaya çıktılar.
Ufaklık olanları çoktan unutmuştu bile. Biraz sonra Tosun efendi de mahmur gözlerle bize katılınca takım tamamlandı.

Sonraki günler ise çok ama çok keyifli geçti :)))

Yaz aylarında bize geleceklermiş....:)))

Haftaya ilk meditasyon deneyimimde hissettiklerimi yazacağım.
Araya tatil girince bu konuyu unuttum zannetmeyin..Önemli bir konu bence...

Herkese kucak dolusu sevgiler,

HAFTAYA GÖRÜŞMEK ÜZERE..