14 Nisan 2014 Pazartesi

KARDEŞİM BULUT GÜMÜŞ



Bu hafta yazımın tamamını çok sevgili ve kıymetli kız kardeşim Bulut Gümüş' e ayırdım :))

Benim kız kardeşlerim ikiz olmalarına rağmen hem huy olarak, hem de tip olarak birbirlerine benzemezler.

Yudum sarışın, Gümüş esmer..
Yudum heyecanlı, Gümüş temkinli..
Yudum şişko, Gümüş fit.. ;))))

BULUT GÜMÜŞ

Kız kardeşim diye söylemiyorum, inanın; Gümüş'ün kendinden emin ve temkinli tavrına hayranım...

Daha önce bahsetmiştim, ben bebekken "pislik" bir oğlandım..
Kıskançlık, fesatlık, yaramazlık, bencillik, fitnecilik... ne ararsanız bende bulabilirdiniz...
Eh! elbette sonradan tövbekâr olup kendimi geliştirdim, biliyorsunuz :)))
Artık "ermiş bir kediyim"...:)))

İşte o eski devirlerde, itiraf etmeliyim ki Yudum' a çok eziyet ettim. Bir ay sonra Gümüş evimize geldiğinde aynı numaralarımı Gümüş' e  de uygulamak istedim. Fakat Gümüş'ün tavrı daha ilk anda beni çaresiz bıraktı.
O ilk karşılaşma anımızı hiç unutamıyorum..
Annemin kucağından yere indiği anda öyle bir duruşu vardı ki; tam bir kraliçe edâsı ile etrafına baktı, hiç kimseyle konuşmadan, başıyla anneannemi selamlayıp doğruca balkona doğru yürüdü..
Yürüyüşü bile değişikti.. Vakur, kendinden emin..
Ama ben ona "burnu büyük", "ukala", "saygısız" diye sıfatlar yakıştırmıştım.

Balkona çıkınca şöyle bir etrafına bakındı ve kendine oturacak bir yer seçti.
Nereyi mi seçti ?
İnanmayacaksınız ama benim minderimi seçti...
Bir an aklımı kaçırıyorum zannettim, şaka gibi ... Velet benim minderimi seçti.
Elbette hemen üzerine atladım, hırladım, tısladım, kalk oradan dedim, daha neleeerr neler yaptım... Nafile..
Hiç bir şeyden etkilenmeden huzur içinde oturmaya devam etti. Ağaçları, gökyüzünü dakikalarca seyretti.

Lafı dağıtmak istemem ama söylemeden de geçemeyeceğim..
Ben gökyüzünü seyretmeyi Gümüş' den öğrendim. Saatlerce seyredebilirim.. Mavinin bin bir çeşidini , bulutların dans edişini, sonsuzluğun hareketini, huzurun insanı  ( kediyi :)) )  içine alışını hissetmeyi gökyüzünü seyrederek fark ettim.

Teşekkürler kardeşim...

Takip eden günlerde de Gümüş' ün bu tavrı hiç değişmedi.. Her hareketinde, her konuşmasında kendine ne kadar değer verdiği açıkça belli oluyordu. Ben ise sinirimden kudurmaya devam ediyordum. Her davranışını bana karşı bir meydan okuma ve saygısızlık olarak nitelendiriyordum. Ne kavgalar koptu, ne azarlar işittim anlatmakla bitmez...

Sonra mâlum..... Ben ermişlik yolunda adım atmaya başlayınca :)), işin aslını kavradım elbette..

Ben kardeşimi eleştirirken, öncelikle kendi egoma yenildiğimi fark ettim. Hükmetmek isteyim de tamamen egosal bir davranış.
İnce nokta şu; Ben egoma yenilirken düşündüğüm tek şey herkesi kontrolüm altında tutmak oldu, bunu çok net biliyorum.
Duygum ise; kontrol elimde olursa ben değerli olurum.
Bu duygunun tamamen yanlış olduğu çok açık.. Değerli olmak için bir başkasının davranışına hiç ihtiyaç yok. Başkasının boyun eğmesine veya başkasının takdirine, beğenisine hiç ihtiyaç yok.

Gümüş ise ben ne kadar tepki verirsem vereyim, kendine güvenini hiç kaybetmeden, her zaman kendinden emin olarak hakkı olanı  aldı..

Demek ki doğru duygu şu: Ben kendi değerimden emin olursam saygı görürüm.
Öyle ya.. benim gerçekte beğenmediğim bir şeyi başkası niye beğensin,
veya başkası beğendi diye ben de beğenmeli miyim ?

Duruşumuzun ne olmasını istiyorsak, başkalarının bizi nasıl görmesini istiyorsak, önce kendimizi biz o şekilde görmeli, bunu hissetmeli ve inanmalıyız.
İşin sırrı bu....



Bugün kızlarla yürüyüşe gidiyoruz, kapının önüne çıkmışlar bile, sesleri geliyor :))

Bekletmemek lâzım.....



GÖRÜŞMEK ÜZERE, İYİ HAFTALAR...