30 Aralık 2014 Salı

MUTLU YILLAR

 
                                                                                                                     


Yılın bu zamanında, hep " bu yılın da sonuna geldik " derim.

İşte bu sabah uyandığımda da aklımda bir tek bu düşünce vardı…

Önce iyice gerindim, sonra bir güzel yeniden yatağıma yerleştim, etrafıma yastıklarımı dizip kendime bir taht kurdum.. Böyle yatarak sabah keyfime bir de anılar ve hayallerim eşlik ettiğinde içimden;
 “ işte yaşamak budur…. “ diye haykırmak gelir hep.

Ama ben haykırmak yerine, alçak sesle kendime; “ işte budur, oğlum Bulut Duman “ demeyi tercih ediyorum. Bizim kızlar duyar falan…., hiç uğraşamam…

Nemime lâzım… Dillerine dolayınca sonu gelmez…
Nemime lâzım deyince birden aklıma sevgili anneanneciğim geldi gene, şöyle söylerdi tıpkı bir tekerleme gibi; “ nemime lâzıııımmm, âlemin on koyunu – beş keçisi, Tatavla da bakkal dükkânı varmış – yokmuş, kime ne….. nemime lâzım “ der ve arkasından kocaman meşhur kahkahasını atardı….

Annemin dediği gibi “ canım Neclâ’ m, yolun açık olsun “…. 

Gelelim gene bizim kızlara. En ufak bir şey yakalasalar, hiç fırsatı kaçırmadan başlarlar….
 “ aman da küçük prens mutlu olmuş “, “ anasının kuzusuymuş “, “ keyif de yaparmış” gibi densiz lâflarına meydan vermemek en iyisi.
Bir de Kısmet bebek konusu var elbette, onun terbiyesi için de dikkatli olmak gerekir bence..
Aslında belki biraz abartıyor olabilirim… Doğrusu bu sene artık eskisi kadar dikkatsiz değiller.. Kızlar da büyüdü, bir de dediğim gibi hepimiz Kısmet’in üzerine titriyoruz ve hep ona örnek olmaya çalışıyoruz…  

Bu arada “ kızlar “ derken yanlış anlaşılmasın; kız kardeşlerim Bulut Yudum ve Bulut Gümüş’ den bahsediyorum :))))))

Yılın bu zamanında ne mi yapıyorum… Yaşadığım 365 günün muhasebesini yapıyorum..
Bu annemin hepimize bebekliğimizden beri öğrettiği bir şey..

Ben her zaman yazmayı tercih ediyorum…
Önce kendimde beğenmediğim, hatalı bulduğum yönleri ve sonra ulaşamadığım hedeflerimi sıralıyorum ve bunların nedenlerini araştırıp karşılarına yazıyorum… İstediğim sonuçlar için neleri değiştirmeli idim diye kararlar verip bunları da sıralıyorum.

Kırgınlıklarımı, üzücü ve zorlayıcı anıları gözden geçiriyorum. Farkına vardıklarımı ve öğrendiklerimi inceliyorum. Daha önemlisi bu zor deneyimler sonunda kendime kattıklarım yüzünden şükür içinde oluyorum..

Affetmem gerekenlerin farkına vardığımda, bu durumun bir parçası olduğum için önce kendimi affetmek üzere çalışmalarımı yapıyorum..

Sonra geliyor işin en keyifli bölümü…:))))))))))

Gelen yeni yıl için seçimlerim, dileklerim ve hedeflerim bölümü…..

Eskiden bu bölüm bana çok kolay gelirdi, ama aslında üzerinde çok düşünülmesi gerektiğini zaman içinde öğrendim. En azından temelini kavradım, elbette daha öğreneceğim çok şey var.

Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta sadece kendimiz için bir seçim yapmak, başkalarının özgür alanlarına zarar verecek bir duygu ve düşüncede olmamak..

Örnek vermem gerekir ise; Okulda başarılı olmak hepimiz isteriz, bu çok doğal.. Ancak falancadan daha önde olmayı dilemek doğru olmaz, sadece biz kendi başarımıza odaklanabiliriz…
Veya, “ bana biri şunu yapsın “ gibi bir dileğin enerjisi, diğer kişinin yoluna tamamen etkide bulunmaktır ve yanlış bir seçimdir.

Bunun yerine, ben, ne olmak istiyorsam veya neye ulaşmak istiyorsam sadece bu noktaya odaklanarak seçimimi yapıyorum.. Böylece enerjimi sadece kendi içimde tuttuğum için çok daha güçlü olabiliyorum.

Önemli bir noktaya daha dikkat ediyorum. Hem başaracağıma inandığım, hem de gerçekleşeceğine inandığım şeyleri kendime hedef seçiyorum. Bu durumda seçimlerimi kolayca kabul etmiş oluyorum, ki bu pozitif inanç duygusu da beni tam bir teslimiyet içinde tutuyor. Böylece evrenin benim için hazırladığı planın en doğru şekilde işlemesine izin vermiş oluyorum..

Ben, hep yılın bu zamanında, böyle çalışıyorum…

Başarı oranı; mükemmel :)))) ve her geçen gün daha da artıyor…..
Tavsiye ederim, deneyin..

Bu arada, Kısmet bebeğe de bu  düşünce alışkanlığını şimdiden verebilmek için yeni yöntemler araştırıyorum, sizlerle de paylaşacağım :)))))


İşte bu sabah yatağımda ben de 2014 muhasebesini zihnimde bu şekilde yaparak seçimlerimi inceledim..

Şimdi yazmak zamanı…


   





HERKESİN YENİ YILINI EN İÇTEN DİLEKLERİMLE KUTLUYORUM…



Biz bu sene ailece yeni yılı evimizde karşılayacağız...
Kısmet ise pek heyecanlı,evin her tarafında hediye arıyor :))))

Bakalım neler yapacak sevimli ufaklık, hepimiz merakla bekliyoruz...




BODRUM’ DAN KUCAK DOLUSU SEVGİLER….


bulut duman




2 Aralık 2014 Salı

TEŞEKKÜRLER KISMET



Merhabalar,…..

Son yazımdan bu yana epey düşündüm…
Evet, itiraf etmeliyim; bizim ufaklık Kısmet’e haksızlık ettim. Her şeyden önemlisi onu yargıladım ve hak yasasını çiğnedim..

Bu durumu fark etmemi önce Cash amca sağladı. Benimle teknede uzun bir konuşma yaptı.. Benim için hâlâ karanlıkta kalan bir noktayı bulmama yardım etti..

Aslında annem de Kısmet ile yaşadığım deneyimi çok iyi biliyordu ama bana geçen haftaya kadar tek bir kelime dahî etmedi.
Geçen hafta, uyuyamadığım gecelerden birinde, annemin yanına gittim ve uzun bir sohbet yaptık..

İyi geldi...

Ne fark ettim biliyor musunuz?  Daha doğrusu annemin konuya yaklaşımı neyi fark etmemi sağladı….

Babam bizi terk ettiğinde hissettiklerim……. Konu gene burada düğümlendi..

Ben  hâlâ aşamadığım duygularımı fark edince çok üzüldüm, ama anneciğim bana cesaret verdi.  Aslında ben de biliyorum, değiştirip, dönüştürdüğümüz hiçbir eski kalıp hemen yok olmuyor, belli zaman aralıklarında çeşitli vesileler ile tekrar karşımıza çıkıyor ve evren bizi sınıyor.. Her seferinde ne kadar hızlı farkına varır isek iyileşmek yolunda o kadar sağlam adımlarla yol alıyoruz, sonunda da, o kalıplar artık hiç önümüze çıkmıyor ve biz tamamen etkisinden kurtulmuş oluyoruz…
İşte bu yaz ailem ile yaptığımız yolculukta benim için bir sınav varmış demek lâzım…..

" Bulut Duman olay nedir? " der iseniz eğer….
Ortada incir çekirdeğini dolduracak kadar dahî bir konu yok derim size .

Biliyorsunuz, Eylül ayının neredeyse tamamını annem ve arkadaşları ile muhteşem bir yelkenlide dolaşarak geçirdik… Elbette Kısmet bebek için bu gezide yaşanan her şey çok değişik ve heyecan verici deneyimler oldu. Aslında ben ve kız kardeşlerim de “ilk”ler yaşadık bu yaz, ama belirtmem gerekir, bizler heyecanımızı çaktırmamaya özen gösterdik J))
Kısmet ise bütün seyahati büyük bir coşkuyla yaşadı. Herkesin ilgi odağı olmak onu biraz da şımarttı doğrusu. Zaten yaşı gereği enerji patlamalarının günün her saatine yayılması üstüne bir de her şeye karşı  olan ilgi ve merakı da eklenince, koca teknede Kısmet’ten başka bir konu konuşulmaz olmuştu.
Biraz şımarmasına rağmen aslında terbiyeli davranıyordu. Ama gene de şımarıklık bizim ailemizde görmeye alışık olmadığımız durumdu. Ben çocukluğumu çok net hatırlıyorum.. Daima annemin gözünün içine bakardım, o izin vermeden kuyruğumun ucunu bile oynatmak aklımdan geçmezdi. Kendi aramızda en pervasız Yudum olduğu için hep sözcümüz olurdu, ama o bile Kısmet kadar rahat hareket edemezdi. Bizler büyüklerimizden çekinirdik, onlarla konuşurken düzgün cümleler kurardık, hele büyükleri sorgulamak….. düşünemezdik bile..

Kısmet ise bırakın beni ve ablalarını, annemin veya hiç tanımadığı bir büyüğün dahî karşısına geçip, çok rahat bir şekilde “ ama sen neden oraya oturdun ?, ben oturmak istiyordum “ gibi bir lâf edebiliyor.

İşin tuhaf tarafı, annem dahil herkes, bana göre densiz olan soru ve sözlere sakince cevap vererek Kısmet hanımefendiye bir sürü şey anlatıyor. Hele bir de arkasından, “ pek şirin, pek de akıllı, nazar değmesin..” gibi sözler söylenince, ben haliyle geriliyorum…

İşte Eylül ayında yaşadığımız o talihsiz günü hazırlayan tablo böyleydi…

O gün, şirin bir balıkçı köyü olan küçük bir koyda açıkda demirlemiştik. Bu da, sahile bot ile gidilecek demek oluyor. Elbette kalabalık olduğumuz için sahile üç gurup halinde çıkmamız gerekiyordu.
Sabah bizim ufaklık büyük bir coşkuyla güverteye çıktı, kuyruğu tarandı, şapkası takıldı, kahvaltısı, sütü, çantası, topları, yanından ayırmadığı faresi, ayyyyyy !!!! hazırlıkları bir türlü bitmedi…..
Elbette benim de içime fenalık geldi..
Hanımefendi hazır olduğuna emin olunca, bu sefer sonu gelmeyen sorularına başladı.
“ Orda ne vaaaaarrr…? “    
“ Ne zaman giddceeeeeeeeeeezzzzz… ? “
“ Orda dondurma vaaaarr mııııııııı…? “
Küpeşteden yarı beline kadar sarkarak avaz avaz “ AAAAAA, balıklara bakıııınnnnn “ diye çığlıklar…
Zaten ben hep bu yarım yanlış Türkçe konuşmasına bozulurken,
 “ Duruuuunnn, ilk önce bota ben binceeemmmm “ cümlesi sigortamı attırdı.

Bu cümleyi bir yandan haykırıyor, bir yandan da zıplıyordu.. ama, şimdi düşünüyorum da, çok mutlu ve neşeli görünüyordu ve aslında etrafındaki herkes de durumdan keyif alıyordu. Bir yandan gülüşüp Kısmet’ e lâf atarken, bir yandan da başına bir şey gelmesin, düşmesin diye onu kolluyorlardı.

Ama ben ne yaptım dersiniz?...
Çok bilmiş, otoriter tavrımı takınarak olanca gücümle gürleyip Kısmet’in üzerine yürüdüm.
“ Yeter artık, bıktırdın… terbiyesiz “ vs…… diye devam eden cümleler dizisini burada yazmayacağım.., artık gerisini siz hayal edersiniz……

Benim volkan gibi patlamam ile birlikte ben dahil herkes olduğu yerde dondu kaldı.

Kısmet ise öfke dolu bakışları ile karşımda dimdik durdu, olanca gücüyle boyunun yettiği yere kadar bacağıma bir yumruk attı ve gözlerimin içine bakarak hiç unutmayacağım şu cümleyi söyledi;
“ Sen zaten beni hiç istemedin, hep kıskandın, beni hiç sevmediğini de biliyorum, ben sana ne yaptım kiiiiii? Ben yok olmaya gidiyorum, artık benden kurtuluyosuuuun “ dedikten sonra ayağını da yere vurdu ve ağlayarak koşa koşa kamarasına gitti. Kapıyı da öyle bir çarptı ki, güvertede bizler sıçradık.

Elbette, Esra abla ufaklığın peşinden koşturdu, belli ki onu sakinleştirmeye çalıştı, ama ağlama sesleri bitmek bilmedi. Yudum ile Gümüş bana ters ters baktılar ve “ mutlu musun şimdi “ dediler. Annem gözlerini açarak “ kendine gel Bulut Duman “ dedi ve arkadaşlarını sakinleştirmeye çalıştı. Herkes aynı anda konuşarak durum hakkında bir fikir söylerken sesler bana uğultu olarak geliyordu.

Ben ise hem kendime hem de Kısmet’ e kızgındım. Önce ne yapacağımı bilemedim, sonra birden Cash amcanın sessizlik istediği zaman gizlendiği köşe aklıma geldi. Teknenin burnunda yedek yelkenlerin durduğu yer, hemen hızlı adımlarla yürüdüm. Amacım biraz yalnız kalmaktı fakat olmadı. Cash amca zaten orada yerini almıştı.
Beni görünce gülümsedi ve yanına çağırdı. Bir müddet sessizce oturduk. Ortalık da sakinleşmeye başlamıştı. Sonra motorların sesini duydum, merakımı yenemedim ve kendimi mümkün olduğunca gizleyerek Kısmet’e bakmaya çalıştım. Annemin kucağındaydı ve sakin görünüyordu, ama çantası sırtında değildi. Nedense bu beni üzdü, halbuki geldiği günden beri çantasıyla hep dalga geçiyordum.



CASH AMCA ve ÇALIŞMA MASASI

MUTFAKTA OKUMA KÖŞESİ
DİNLENME KÖŞESİ













Sessizliği Cash amca bozdu, sakin ve bilge tavrıyla sohbete başladı. Kendine has yöntemleriyle de bana bir güzel itiraf ettirdi…

Kısmet doğru hissetmişti, ben onu çok kıskandım…

Sanki benim yaşayamadığım çocukluğumu yaşıyor gibi gelmiş bana besbelli. Çünkü benim çocukluğum hep babamın arkasından ağlamakla geçmişti. Kısmet ise ilk günden beri kendi gibi yaşıyor. Ben, tam aksine, kendimi, başkalarının isteğinin sonucunu yaşıyormuş gibi hissetmiştim hep. 
Terk edildiğimden emin olarak geçirdiğim çocukluğumda; kendime “terk edildim ise istenmiyorumdur”, o zaman “ kendimi kabul ettirmek için başkalarının istediğini yaparak cici çocuk olmalıyım” gibi gereksiz bilinçaltı kalıplar yerleştirmiştim.

Daha önce anlatmıştım, bu yanlış duygu ve kalıplarımı değiştirip dönüştürmek için annemin yardımıyla çok yol aldım. Ama her zaman dediğim gibi yol uzun, daha çok öğrenecek şey var.

O gün yaşanan olayda ise, beni tetikleyen şey Kısmet’in rahatlıkla “BEN” diyebilmesi olmuş, bunu keşfettim.

Şimdi bu konuda çalışıyorum. Elbette kibarlık ve saygı sınırları içinde, kendimi önemsiyor ve isteklerimi ön planda tutuyorum…
“ BEN “ diyebilmek, kendime güvenmek duygumu geliştiriyor….

Teşekkürler sevgili Kısmet, benim kendimle yüzleşmeme ve fark etmeme yardım ettiğin için…


O gün geç vakte kadar Cash amca ile sohbet ettik.., sonra sessizce kamaralarımıza çekildik.

Tam uykuya dalarken kapıda bir tıkırtı duyup fırladım, karşımda Kısmet…
“ Aaaabiiciiiiimmmmm “ diyerek boynuma sarıldı, ikimiz de birbirimizden özür diledik ve o gece beraber uyuduk.. Huzurlu ve derin bir uyku….



Tekrar görüşmek üzere,

SEVGİLERİMLE…..


bulut duman    



12 Kasım 2014 Çarşamba



EVİM EVİM, BENİM GÜZEL EVİM……..


Ekim başında Bodrum’a döndük..

“ Evine döndün de neden hiçbir şey yazmadın Bulut Duman ? “ diye düşünmüşsünüzdür, eminim..
Anlatayım; İlk hafta “odamı düzenlemek”, “arkadaşların hoş geldin partileri” derken vakit nasıl geçti anlamadım. 
Sonraki haftalar annemin ani bir seyahati ortaya çıktı, Esra abla da daha önceden planlandığı gibi senelik iznini kullanarak Bodrum dışında olduğu için, kızlarla ilgilenmek de bana düştü.
Elbette esas Kısmet bebek ile ilgilenmek gerekti…
Bizim ufaklık ile ilgili anlatacağım çok fazla şey var, cimcime sayesinde önemli hayat dersleri aldım….
Sıra ile hepsini anlatacağım, ayrıca Cash amcadan da aldığım unutulmayacak öğretiler var..

Ama önce, benim için çok özel geçen tatilden bahsetmek istiyorum..

İtiraf etmeliyim; çok güzel bir yaz geçirdim J))))
Hayal bile edemediğim yerler gördüm, yeni arkadaşlarım oldu, bir çok şey öğrendim, değişik duygularla tanıştım….. Bunların hepsi  heyecan verici ama, ne yalan söyleyeyim, evde olmak hiçbir şeye değişilmeyecek bir duygu imiş, bunu da öğrendim..

Eylül ayının neredeyse tamamını denizde geçirdik.
Denizde hiç yazma fırsatım olmadı. Çünkü annemin gene “aile tatilinde telefon ve bilgisayar yasağı” devreye girdi. Eh! Ne yapalım?  Anne söyleyince boynumuz kıldan ince..

Ayla teyzenin annem için hazırladığı bu sürpriz seyahat, hepimizin rahat edebileceği bir yelkenli kiralayarak Akdeniz’e açılmak oldu. Annemle bütün ortak arkadaşlarını davet etti, fakat bu hazırlıkların titizlikle gizlenmesi gerektiğini herkese sıkıca tembihledi.
Annem geldikten sonra olanları seyretmek bizler için çok keyifli oldu doğrusu.

Ayla teyzenin dillere destan parti organizasyonları olduğu herkes tarafından bilinir ve arkadaşları da her zaman bir beklenti içindedirler, bilirim ve onların bu meraklı konuşmalarını dinlemek, çeşitli tahminler üzerine bahse tutuşmalarını izlemek beni hep eğlendirmiştir.
Ama bu sefer durum çok trajikomik oldu J)))
Annem her an “ne olacak acaba?” diye beklerken, Ayla teyze günlük hayatına devam etti ve sanki annem aylardır o evde yaşıyormuş gibi davrandı.
Benim mezuniyet törenimden sonra da;
“düşündüm de biraz bizim tekne ile çıkalım, deniz keyfi yapalım” dedi.



Eylül ayı bu yelkenlide geçti :))))



Annem de şaşkın şaşkın bakakaldı ve “nasıl isterseniz” demekle yetindi.
Öyle ya, teklif çok yersiz, ama misafir bulduğunla yetinmeli. Yelkenli kendi ailelerine göre, epey  küçük, ayrıca biz zaten deniz kenarında yaşıyoruz, annem arkadaşlarını görmeye geldi, denizi ne yapsın… değil mi ?

Kibarca Ayla teyzenin talimatlarına uyarak bizleri hazırladı ve Marsilya’ya doğru yola çıkıldı.
Evden ayrılmadan da beni kenara çekerek, her şeye uyum sağlayarak saygılı davranmamız gerektiğini sıkıca tembihledi.
Annem talimat vermeden rahat etmez J)))))))))))))))
Halbuki bir bilse olacakları….

Uzatmayayım, limana vardık. Fakat annem durmadan soru sormaya başladı. Bir türlü neden büyük limana geldiğimizi anlayamadı. Ayla teyze de elinden geldiğince saçma cevaplar verdikçe annem iyice sinir oldu J))
Sonradan neler düşündüğünü anlattı da, günlerce hep birlikte güldük J)) Ayla teyzenin yaşlandığını ve bunamaya başladığını bile düşünmüş J))

Limanda arabadan iner inmez üç tane üniformalı görevli yanımıza geldi ve eşyalarımızı alarak,                 “bizi takip ediniz lütfen” dediler.
Hepimiz denileni yapmaya başladık, VEEEEEEEEEEEEEE
Muhteşem yelkenliye ulaştık…
Annem, “Ayla biz nereye geldik” diye çırpınırken, güverte çoluk-çocuk, kedi-köpek tam bir panayır yerine döndü…
Annem için “hoş geldin” pankartları açıldı, sevinç çığlıkları, gözyaşları, kahkahalar…….
Tam bir sevgi seli..
Ayla teyze Fransa, İtalya ve Türkiye’den ortak bütün arkadaşlarını toplamış. Kiminin çocukları, kiminin torunları, birkaç ailenin kedi ve köpek çocukları…. Ortalık Nuh’un gemisi gibi oldu J)
Üç hafta Akdeniz’de çok çok çok güzel vakit geçirdik.. Harika koylarda yüzdük ve bir çok değişik limanda konakladık..

Ama asıl KISMET bebek görülmeye değerdi J)))
En küçük olduğu ve teknede onun yaşıtı kimse olmadığı için her gelen Kısmet için bir oyuncak getirmiş. İlk heyecan dalgası geçince ve curcuna bitince Kısmet hanıma tek tek hediyeler sunuldu..
Rengârenk toplar, bez küçük hayvancıklar, çıngıraklar, denizde içine binebileceği küçük bir bot bile vardı..
Bizimki artık ne yapacağını şaşırdı, şımardı da şımardı, tam bir kuduruk haline dönüştü..
Sevimli kerata bir anda herkesin ilgi odağı oldu. Türkçe bilmeyenler ile anlaşabilmek için kendince yöntemler geliştirdi.., başarılı da oldu.

Bence Kısmet müthiş akıllı ve eğitimli bir genç kız olacak. En önemli özelliği de, her şeye karşı bitmeyen bir merak ve öğrenme isteği ile dolu olması. Bu özelliğini aklını kullanarak çalışkanlık ile de birleştirecektir eminim…  

Bu seyahatte bir de kendine özgü vücut dili geliştirdi, çok şirin J)))))

Meraklı ve heyecanlı hâli : Şapka muhakkak başında, gözler kocaman boncuk gibi açılmış, bütün gövde, boyun ve baş 45 derecelik bir açı ileri doğru uzamış… Eğer yeni bir limanda karaya çıkmaya hazırlanılıyorsa, niye taşıdığını hiç anlayamadığım, çiçekli – böcekli bir sırt çantası görüntüyü tamamlıyor.
Sevinçli, mutlu ve “sev beni” mesajı veren  hâli : Gözler ince bir çizgi halinde süzülmüş, dudaklar büzülmüş, baş; boyundan “kaz gibi” öne doğru uzatılmış…. Sevgili anneannem bu pozisyona “süzme hanımın, büzme çarığı” pozisyonu derdi, hatırlıyorum J)))) Unutmadan ilâve edeyim; Kendini sevecek birini bulunca, otomatik olarak tüm vücut o kişiye doğru bir açı yapıyor. Aslında bu hareketi, şımarmaya niyet ettiği birini gözüne kestirince de otomatik olarak yapmaya başlıyor… Bu kız çok değişik, eşi – benzeri yok J)))
İtiraz ve kızgınlık hâli : Sağ kol yana doğru hareketli, sağ ayak yere vurmak veya keçi gibi tepinmek üzere hazır, gözler fal taşı gibi açılmış, boyun içeri çekilmiş, omuzlar kalkmış, baş mümkün olduğunca arkada ve dudaklar düz bir çizgi haline getirilerek yanaklara doğru yayılmış J))))))

Genellikle bu halleri seyretmek müthiş keyifli oluyor, itiraf etmeliyim…
Ama bendeniz, ailenin büyük oğlu Bulut Duman, …………

Pek kolay değil, ama yazacağım...
Gözlemlerim ve düşüncelerim ile birkaç yanlış yaptım veeee, dersimi aldım..

Haftaya anlatacağım…


SEVGİLER…


16 Eylül 2014 Salı

ANNEMLER GELDİİİİİİ



NİHAYET !!!!!  

Anneme, kardeşlerime, aileme kavuştum J))))))))))))))))

Kucaklaşınca bu hasrete nasıl dayanabildim diye kendime hayret ettim doğrusu.
Kısmet’ görecektiniz, AAABİİİİİİİİİİİİ ! diye çığlığı bütün havaalanında duyuldu, bir yandan Kısmet’in sesi, diğer yandan Esra ablamın “yapma kızım bi dur diyorum” diye çırpınmaları….. Herkes bize baktı.
Hâlimiz görülecek bir şeydi…

Geçtiğimiz hafta Perşembe günü geldiler. Biraz yorucu bir yolculuk yapmışlar ve gece geç bir saatte Marsilya’ya vardılar. Sanırım sezon yoğunluğu yüzünden direk uçuşta yer bulamamışlar..

Biz bütün ev halkı karşılamaya gittik, ama “hoş geldin” partisini Ayla teyze hafta sonuna bırakmayı uygun gördü. Avril ve ben sürprizi baştan beri anlamıştık ama elbette kimseye bir şey söylemedik.
Neyse, o gece hasret giderip hemen yattık, çünkü “Cuma” büyük güne zinde kalkmak gerekti J))








              ARKADAŞLARIMIN TEBRİK KARTLARINDAN ÖRNEKLER :))



Cuma günü  okulda kursu bitirenler için bir tören yapıldı, sertifikalarımızı aldık…
Dereceye girenlere ödülleri verildi; beyaz bir defter sayfası şeklinde plaket.
Ayrıca birinciye şık bir dolmakalem hediye edildi.

Birinci kim mi oldu ??

Bu konuda biraz kendimi utangaç hissediyorum; Birinci   BEN  oldum J)))))
Elbette çok mutluyum, başarmış olmak ve takdir edilmek muhteşem bir duygu ama annemin ve ailemin gözlerindeki gurur ifadesini görmek …… 
İşte bunu yazabilmek için 40 fırın ekmeğe daha ihtiyacım var..:)))))))))))))))))))))))))))))

Çok duygusal anlar yaşadık. Önce bütün aile kucaklaştık, hepimizden sevinç ve gurur gözyaşları aktı.
Ben ödülümü anneme verdim ve minnetle ellerinden öptüm, beni bugüne getirdiği, beni eğittiği, bana güvenerek bir çok imkân tanıdığı için teşekkür ettim…
Kız kardeşlerim, canlarım benim; en az benim kadar sevindiler..
Bütün arkadaşlarım, Ayla teyze ve ailesi etrafımızı sardı, herkes coşkuyla beni tebrik etti…
Rüya gibi…

Annem hem gururlu hem de çok duygusaldı.. Bana sımsıkı sarıldı ve ömrüm boyunca unutmayacağım bir konuşma yaptı. Özetle şöyle dedi;
“Oğlum benim, senin başarın ve azmin beni çok mutlu ediyor. Bir anneye verilebilecek en güzel hediyeleri bana veriyorsun, teşekkür ederim. Ama bugün burada mutluluğumuzu paylaşan bütün dostlarımıza ve sevgili çocuklarıma şunu söylemek isterim; benim için dünyada en önemli olan ailemizin birliği, sevgi bağı, birbirimize olan saygı ve sadakatimiztir. Ailemiz demek ile çekirdek ailemizin ötesinde tüm evreni kapsayan kocaman bir aileyi de anlatmak istiyorum elbette.
Ben, izninizle, sevgili oğlum ve kızlarıma yüreklerinde taşıdıkları sonsuz sevgi, saygı ve sadakat duyguları için teşekkür etmek ve hepsini kucaklamak istiyorum…. Bu başarıda birbirlerine destek oldukları için bütün çocuklarımın ve dostlarımın da payı var elbette...Herkese tek tek teşekkür ederim...”

Hepimiz birbirimize sarıldık, kız kardeşlerim de gözlerinde yaşlarla bana sarıldılar…
Derler de inanmazdım, bir anda çocukluğumuz hızlandırılmış film gibi gözümün önünden akmaya başladı.…

Veeee, midemde büyük bir acıyla kendime geldim. Film durdu, büyülü anlar bitti ….

Yer cücesi Kısmet midemi yumrukluyordu J))))))))

AAAABİİİİİİİİİ !  Annem ne diyoooooo?
AAAAAABİİİİİİİİİİİİİİİ ! Onu bana ver, ben taşıyacağım ( “O” dediği şey ödülüm :)) )
AAAAABİİİİİİİİ ! sıkıldım, herkes tuhaf konuşuyooooo   offffff ! ( yavrum benim Fransızca anlamıyor elbette )
YAAAAA  !!!!! AABİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİ !

Son nida bardağı taşırdı ve annem gözlerini açtı, Esra abla KISMEEETT diye kükredi ve ortalık karıştı.

Bebek Kısmet’imiz gerçekten büyümüş, ama sadece bedeni…  J))))
Anlaşılan bu yaz epey yaramazlık yapmış ve terbiye edilmeye çalışılmış… Çalışılmış diyorum, çünkü pek de terbiye olmuş gibi davranmıyor.
Hakkını vermeliyim, velet pek akıllı.. Etrafta annem veya Esra abla var ise hiç sesini çıkartmadan bir köşede duruyor ve başını koynuna eğerek masum pozu kesiyor.
Eğer canı çok sıkılmadı ise konuşmalarına da aklınca dikkat ediyor.
Akıllıca bir yol bulmuş kendince garibim. Hiçbir şeye itiraz etmiyor, fakat söylenen her şeye hemen bir soru veya görüş üretiyor…

Size birkaç örnek; “Kısmet’ten inciler”

*  “ kızım haydi yemeğini bitir artık”
    “ama sen yemiyosun kiiiii “
*  “kızım haydi kahvaltıya gel”
    “ama Esra abla daha kuyruğumu taramadı kiiiiii “
*  “ kızım uyku vakti geldi “
    “ ama ablam uyumuyo kiiii “
*  “ kızım bak ne güzel çocuklar top oynuyor, haydi sen de git yanlarına “
    “ ama ben onları tanımıyorum kiiiii “ 
     burada asıl amacı bizleri didiklemek için yanımızda kalmak, yoksa çekinmek veya
     utanmak gibi bir duygusu var zannetmeyin.        
*  “ kızım bak uslu dur, yemekten sonra parka götüreceğim seni”
    “ ama sen zaten gideceksin, beni tek başıma bırakamazsın kiiii “

Daha ne inciler var….., sayfalar yetmez…

" ama neden ? " 
" ama nasıl ? "
" ama nooluur kiiii ? "

en güzeli ....

" ama benim suçum diiiiii iiiiilll  kiiiiiii ! "
:))))))))))))))))))))))))))

Ailem ile beraber olmak çok güzel, Kısmet bizi bu kış epey meşgul edecek gibi görünüyor…

Biz bir haftadır Ayla teyzenin sürpriz seyahatinde, teknedeyiz, çok kalabalık bir gurup….
Cash amca bile geldi bizimle..
Müthiş sohbetler oluyor, biz çocuklar çok şey öğreniyoruz. Kardeşlerim de zaman zaman bize katılıyor, elbette ben biraz tercümanlık yapıyorum. Sanırım onlar da birşeyler öğrenmeye niyetliler, ne hoş….

Kısmet çok kararlı, mesleğini seçmiş; Fransızca öğrenip yazar olacakmış… Haydi hayırlısı..

Bodrum’ a dönüşümüz biraz gecikiyor, sanırım ay sonunu bulacak. Dönmeden bu gezimizden biraz bahsetmek istiyorum haftaya…

Umarım yazacak sakin bir köşe bulurum kendime..

Görüşmek üzere,


AKDENİZ’ DEN   SEVGİLER….   



4 Eylül 2014 Perşembe

KIZLARI ANLAMAK




Ben hayatımda böyle şey görmedim…..

Muhteşem bir güzellik, LAVANTA TARLASI …..







Hafta sonu çok kalabalık bir gurup, aileler ile birlikte unutulmayacak bir gezi yaptık.

Annem lavanta çok sever, bizimkiler gelince bir daha bu güzellikleri yaşayacakmışız J)) Ayla teyze söyledi….

İnanın bütün bir ömrümü lavanta tarlası seyrederek geçirebilirim. Anlatılamaz bir renk, koku ve dinginlik.. Sanki dünyadaki tüm gürültü ve her türlü kirliliği içinde eritip yok etmiş gibi..

Hemen hemen her tarlanın kenarında birer taş ev var muhakkak. Kimi küçücük, kimi daha büyücek, kimi de geniş çiftlik evleri…
Bazıları konaklama tesisi olarak hizmet veriyor, provence lezzetleri sunan özel ve samimi aile işletmeleri….
Sabah kahvaltı sofrası bile lavanta kokuyor J)), lavanta balı, lavanta reçeli….
Ayla teyzenin organizasyonları meşhurdur, güzel bir taş ev kiralamış; 7 aile çoluk-çocuk, kedi-köpek, epeyce kalabalık gittik.

Lâf aramızda, annem gelince yapılacak organizasyonları pek merak ediyorum doğrusu, şimdiden karşılama günü için hummalı bir çalışma başladı bile, J))))))

Canım annem, güzel kardeşlerim, küçük Kısmet ve sevgili Esra ablacığım; ahhh ! çok ama pek çok özledim….

Gene konuyu dağıtıyorum, toparlan Bulut Duman …

Bu gezinin bir başka önemi daha var elbette; Avril ve Cher ‘in kedi amcaları, İngiliz asıllı sevgili Cash amca ilk defa bizimle geldi.
Yaşı oldukça ileri olmasına rağmen çok dinç ve sağlıklı. Kendi tercihlerini yaşamayı ve sessizliği seviyor. Günün yarısından fazlasını okuyarak geçiriyor. Pek konuşkan olduğu da söylenemez doğrusu, tam bir beyefendi, gerektiği zaman ve gerektiği kadar konuşmayı tercih ediyor.
Ama bu seyahatte fark ettim ki, bir beyefendi olduğu kadar aynı zamanda bir hayat adamı. Çok tecrübeli, çok bilgili… Şimdi Cher ile aralarındaki yakınlığı daha iyi anlayabiliyorum.  

İlk gittiğimiz gün, akşamüzeri gün batmadan beni yanına çağırdı, Avril ve Cher de oradaydı.
“ Haydi çocuklar, lavantaların arasından güneşin batışı en güzel karşı tepedeki ağacın altından izlenir, yürüyün bakalım, özel bir günbatımı yaşayalım” dedi.

Hiç böyle bir davet, üstelikte Cash amcadan beklemediğim için heyecandan ne diyeceğimi bilemedim ve sadece;
“ Teşekkür ederim efendim.. ” diyebildim. Yol boyunca da onları sessizce takip ettim.

Avril’ in elinde bir sepet vardı, meğer keyfine pek düşkün olan Cash amca yanımıza atıştırmalık da almayı ihmal etmemiş.
Ağacın altına yerleşince önce lavantalar, renkler ve Cezanne hakkında küçük bir sohbet yaptık, sonra elini omuzuma koyarak, “ söyle bakalım, hayat nasıl gidiyor ? “ dedi bana.
“ Çok iyi gidiyor, teşekkür ederim efendim, ayrıca dil bilgisi konusunda da oldukça ilerleme kaydettim efendim “ dedim kibarca.

Bana “ aferin evlat” demesini beklerken, gür sesi ile kocaman bir kahkaha attı. Şaşırdım…

“ Bakma öyle şaşkın şaşkın yüzüme, aşk nasıl gidiyor ?, kızlarla aran  nasıl ? diye soruyorum sana “ diyiverdi..

Utandım ve önüme baktım, söyleyecek hiçbir şey bulamadım..
Haftalardır bastırmaya çalıştığım duyguları yeniden hissetmeye başladım. Hiçbir şey söyleyemedim.
Ne diyebilirdim zaten; “Charlotte benim aşkımı kabul etmedi “ mi diyecektim yani…..

Ben bunları düşünürken Cher imdadıma yetişti ve sessizliği bozdu ama söylediklerini duyunca daha beter şaşkına döndüm..
“ Amcacığım, Bulut Duman henüz çok genç ve tecrübesiz. Bu yaz biz, aşk konusunda biraz sohbet ettik, eğer arkadaşım izin verirse bu konuda sizin de fikirlerinizi almak isterim “ diyerek bana baktı.

Ben de elimle, “müsaade senindir” anlamına gelmesi için “söz sende” işareti yaptım.. Çünkü, şaşkınlık-utanç-heyecan karışımı sesimin çıkmasına engel olacak gibi hissettim.

Cher, başı ile teşekkür etmek için selam verdikten sonra devam etti.
“ Charlotte’ u tanırsın, Mme. Legrand’ ın kızı, çok güzel ve akıllıdır, hayatı dolu dolu yaşar, sosyal anlamda pek faaldir. Hoş geldin partisinde ve arkadaşlarla tanışma gezilerinde Bulut Duman ile yakından ilgilendi. Charlotte’ u tanıdığım için söylüyorum; eminim ki bizim oğlanı hem yakışıklı, hem de akıllı bulmuştur. Çünkü özelliği olmayan biri ile sırf kibarlık olsun diye ilgilenmez.”

Bu duyduklarım gururumu okşadı doğrusu, oturduğum yerde çaktırmadan kabarmaya çalışırken Avril ile göz göze geldim, bakışlarıyla bana güç verdi.
Sözü Cash amca aldı;
“ Tamaaaamm, şimdi anlaşıldı bu utangaçlığın ve suskunluğun sebebi. Ben size olanları anlatayım..
Sevgili  oğlumuz Bulut Duman, kızın bu ilgisi karşısında heyecana kapılıp büyük bir aşkın başladığını
düşünmüş anlaşılan… Bu hepimizin zamanında yaptığı sıradan hatalardan biri elbette.. “
Dedi ve bir kahkaha daha patlatırken sırtıma da defalarca “tap-tap” vurmayı ihmal etmedi …

Bir an ne hissedeceğimi bilemeden düşündüm ve bir karara varamadan Cash amca devam etti;
“Biz erkekler değişik varlıklarız; kedi, köpek, insan hiç fark etmez… hepimiz aynıyız…. Birbirimize benzemek iyi değil mi evlâtlar J)))…. Şaka bir tarafa, fark etmemiz gereken konu şu; bizler hayatımızın ilk döneminde annelerimize sıkı sıkıya bağlı yaşarız, sonra yaş aldıkça annemiz yerine başka dişi enerjileri koymaya başlarız ve bunlara da kız arkadaş, sevgili, aşık olduğum güzel J))), eşim gibi bir sürü isim takarız. Aslında bilinç ile hiç fark edemediğimiz fakat ruhumuzun çok iyi bildiği durum şudur: Biz erkekler daima dişi enerjinin tamamlayıcı gücüne ihtiyaç duyarız. Ancak dişiller, eril enerji ile tamamlansalar dahî, bizlere oranla çok daha fazla kendilerine yetebilirler.
Erkek ve dişi arasındaki en çarpıcı fark ise; erkekler, dişi enerjiye olan ihtiyaçlarını bilinç düzeyinde fark edemezler, ancak dişiler, hem erkeklerin bu durumu, hem de kendi güçleri konusunda tamamen bilinçlidirler. Yaş aldıkça da bu özelliklerini büyük bir ustalıkla  geliştirirler, bu onların doğasında var J)))))) “

Ben duyduklarımı anlamaya çalışırken Avril hemen söze karıştı.
“ Ama amcacığım bir noktayı kavrayamadım, biz erkekler kızlarla nasıl doğru arkadaşlıklar kuracağız?”

Cash amca hepimizin gözlerinin içine tek tek baktı ve,
“ İşin sırrı sabır çocuklar, doğru arkadaşlıklar, doğru ilişkiler hak ettiğiniz şekilde elbet karşınıza çıkacaktır, yeter ki siz her zaman sevgide kalın ve hak yasasına uygun yaşayın … “ dedi.

Güneş alçalmaya başlamıştı bile, hepimiz sessizce muhteşem renkleri seyre daldık…
Belki Cash amca gençliğinde yaşadıklarını hatırladı, kim bilir..
Derin düşüncede olduğu yüzünden okunuyordu..

Eminim...., biz oğlanlar ile benzer şeyleri düşündü;

KIZLARI  ANLAMAK  ZOR  ZANAAT…


Haftaya tekrar buluşmak üzere,

SEVGİLER…





26 Ağustos 2014 Salı

OKUL ÇOCUĞU OLDUM :)))




Bir aydan beri hiçbir şey yazmadığımın tamamen farkındayım..

Hâlâ Fransa’dayım, günlerim çok yoğun geçiyor… Son bir ayda olanları anlatmakla bitiremem..

En büyük haber; YAZ OKULUNA GİDİYORUUUUUUUMMMMMM !!!!!

Böyle bir eğitim aklımın ucundan geçmemişti doğrusu…
Ayla teyzenin bir arkadaşı yazılarımı okumuş ve anlaşılan ilgisini çekmiş.. Elbette önce annemi aramışlar, onayını almışlar ve sonunda konuyu benimle paylaştılar….
Önce çok şaşırdım; hem heyecanlandım hem de biraz çekindim… 
Kolay mı, ben bir kediyim J)))))))
Aile büyükleri beni karşılarına aldılar, annem de skype da, uzun uzun konuştuk…

Bana herkes kendi cümleleriyle sorular sordu..
Aslında neden yazdığımı öğrenmek istiyorlardı… Bir sürü cevap verdim, aklıma ilk geleni, ilk hissettiğim duygumu söylemeye özen gösterdim, düşünerek kurgu yapmaktan hep kaçındım..
Benden daha deneyimli kişiler eğer benim en saf duygu ve düşüncelerimi bilirler ise bana çok daha iyi yardım edebilirler, biliyorum… Bu yüzden hep açık oldum..

Terapi ve farkındalık çalışmalarında da açık olmanın önemini bildiğim için endişesiz olarak kendimi akışa bıraktım.

Uzun ve hoş bir sohbetten sonra ertesi sabah Ayla teyze beni kurs öğretmeni ile tanıştırmaya götürdü. Elbette heyecanlandım… Kocaman bir bina, birçok dershane, kalabalık öğrenciler ………




OKULUM



Öğretmen çok hoş bir hanım, Mme. Leroy; benim ile özel olarak ilgileneceğini söyledi ve hemen kaydımı yapıverdi.
Akşam üzeri defter, kitap alışverişi yapıldı, günlük programım düzenlendi, okula ulaşımım organize edildi….. Elbette ben bütün arkadaşlarımı aradım ve biraz gururlanarak durumu anlattım, vs……

Takip eden günler çok hareketli geçti….

Eğitim 5 eylül e kadar devam edecek. Aslında benim için hiç kolay değil, bir defa Fransızca dilbilgisi konusunda epey çalışmam gerekti, ancak öğretmenimin en çok üzerinde durduğu konu yazılarımın kurgusu; özellikle giriş ve sonuç bölümleri….., ayrıca tasvir konusu da önemli..
Kursun ilk günü ortaya bir sandalye kondu ve öğretmen “ ne görüyorsanız yazınız lütfen “ dedi.
Hiç kolay bir şey değil inanım, ama gün sonunda eve biraz kabararak döndüm doğrusu. 
Çünkü benim yazım çok beğenildi…

İlk gün şansı aslında J)), bizim evimizdeki annemin dedesine ait olan eski bir sandalyeyi hatırlayınca birden içimden geldiği gibi eşyaların da tıpkı canlılar gibi değişik hayatlar yaşayabildiklerini anlattım…
Öğretmenim bu yaklaşımımı pek yaratıcı buldu… Veeee, hemen sınıfta popüler oluverdim..

Okul dışında da bir çok etkinlik oluyor. Partiler, kır gezileri, petank elbette en başta, yürüyüşler…. Uyandığımız andan itibaren akşama kadar bir dakika bile boş geçmiyor.

Bu hem iyi, hem de benim için biraz değişik bir durum. Alışkanlıklarımın tamamen dışında..
Ben gün içinde kendimle başbaşa kalabileceğim zamanları gerçekten çok özlüyorum, ne yaptımsa bu zamanı kendime ayırmayı başaramadım ve sonunda vazgeçtim Öyle ya, yaşadığım yerin ritmine uyum sağlamam gerek..
Bazen düşünüyorum, benim yerime bizim kızlar burada olsalardı ne yaparlardı ? J)))))))))

Kızlar demişken aklıma geldi.
Bu sabah annemle konuştum ve bana büyük bir müjde verdi, Eylül başında kızlarla beraber buraya geliyorlarmış, vize işlemleri yetişirse Esra abla da gelecekmiş J)), tabii ki söylemeye gerek yok, tahmin edersiniz Kısmet bebek  baş rolde olacak elbette…
Annem, “ Kısmet’i tanıyamayacaksın, hem büyüdü, hem de akıllanmaya başladı, artık söz dinliyor..” dedi J)))
Bakalım göreceğiz.. Bacaksızı çok özledim, kız kardeşlerimi çok özledim, hele annem…………..
Az kaldı....., geliyorlar…

Bu arada, Charlotte’ dan hiç söz etmediğimin de farkındayım….
Çok kolay değil, ama neler olduğunu haftaya anlatacağım...



KUCAK DOLUSU SEVGİLER...




8 Temmuz 2014 Salı

SEVGİ



SEVGİ NEDİR ?

Bir haftadır düşünüyorum…..

Sevgi nedir ?
Aileni sevmek mi ?,
Arkadaşlarını sevmek mi ?,
Nasıl sevmek ?,
Sevince ne hissedilir ?,
Sevince nasıl davranılır ?,

Yanlış anlamayın “aşk” dan bahsetmiyorum..
SEVMEK ..
Çiçeği, böceği, kuşu, komşuyu, insanı, kediyi, köpeği, dünyayı, doğayı, denizi, suyu, ağacı, arkadaşı, akrabayı, sevgiliyi …… canlı cansız ne varsa; evrende olan her şeyi sevmek…..

BİLEN VAR MI ?

Ben düşündüm, her zamanki gibi çok düşündüm J))))))

Anneme sordum..
Cevap beklediğim gibi değildi; işimi kolaylaştırmadı..
Annemin bana cevabı; “ sadece düşün “ oldu.
Elbette, ben de çaresiz düşündüm gene,.. kumrular gibi J)

Sevgi, koşulsuzdur..
Sevgi, yargısızdır..
Sevgi, güvendir..
Sevgi, şefkattir..
Sevgi, eşitliktir..
Sevgi, sınırsızdır..
Sevgi, Bir olmaktır..
Sevgi, bütünleşmektir..
Sevgi, hissetmektir…

Bunları düşündüm…
Charlotte’ u düşündüm…. Bu sevgi mi? Yoksa aşk mı ? ….
Hiçbiri .. Bu bir tutku….

Daha çok gencim, bu konuda deneyimsizim… öğreneceğim…..
Ama bildiğim bir tek şey var; SEVGİ OLMADAN HİÇ BİR ŞEY OLMAZ

Geçtiğimiz hafta bütün bunları düşünürken aklıma Mavro ağabey geldi… Nurlar içinde yoluna devam etsin..
Burgazada’ da mahallenin sevgili köpeği, bıçkın delikanlısı Mavro ağabey…
Aslında tarihe “iskele köpeği Mavro” diye geçmiştir. Adalar ile ilgili bir çok anı yazısında rastlamak mümkün, Mavro ağabey maceralarına…
Benim hatırladığım ise; her hafta babamı iskelede karşılarken bize eşlik ettiği ve gün boyu ağaçların altında kovaladığı kedileri beklediği ….. hep balkondan seyreder, ona sevgilerimi gönderirdim..
Çok küçüktüm, ama hatırlıyorum..
Beni dünyaya getiren, bana beden veren kedi annem beni terk edince Mavro ağabeyin koruması altında yaşamıma devam edebildim. Mahalledeki bisikletçinin vitrininde yattığımı ve Mavro ağabeyin de kapıda bekleyerek beni koruduğunu hâlâ hatırlıyorum.

Sonradan anneciğim anlattı bana, çok küçük bir bebekmişim, annenim avucuna kıvrılıp yatabiliyormuşum… Canlılar nasıl büyüyor ? , işte buna henüz aklım ermiyor J))))))))

Seneler sonra, büyüdüğümde... insanların Mavro ağabey arkasından "kedi düşmanı" dediklerini duydum...
İçim acıdı... Tarifsiz bir acı...
O, benim hayatımı kurtardı, anneciğime kavuşturdu...
Bu yargılar sevgisizliğin ta kendisi...

Aslında belki de soru; "sevgisizlik nedir?" olmalı..
o zaman cevap çok basit;
SEVGİSİZLİK = YARGILAMAK = EGO 


Sevgi, her koşulda sevmektir..
Sevgi, kendini koruduğun gibi, sevdiğini de her şeyden korumaktır…
Sevgi paylaşmaktır…

Mavro ağabey paylaşmasını bilmişti, o yaşamı sevmişti…
Sonra ne mi oldu ?
Yazmayacağım…

Ben Mavro ağabeyi her zaman sevgi ile hatırlayacağım….



SEVGİLERİMLE…..



26 Haziran 2014 Perşembe

İÇİMDE BİR KELEBEK VAR !!



Siz hiç aşık oldunuz mu ?
Sanırım ben oldum J))))))))

Üç günden beri içim içime sığmıyor, kendimi çok enerjik hissediyorum, sabahları erkenden kalkıyorum, tüylerimi parlatmak için çok uzun zaman harcıyorum, içimde sanki bir kelebek uçuyor; midemde kanatlarını çırptığını hissediyorum, her an gülmek istiyorum, bana söylenen lâfları çok zor duyuyor ve olan biteni zor ve geç algılıyorum, O’ nun dışında her şey önemsiz ve anlamsız geliyor, annemle konuşmaktan kaçıyorum, kendimi çok yakışıklı hissediyorum, yürümem değişti – biliyorum, biraz kabararak yürüyorum – farkındayım ama elimde değil -, kendimi çok güçlü hissediyorum…………

BU ;   AŞIK OLMAK MI ?
Benim gibi hissedenler de var mı acaba ?
Merak ediyorum doğrusu…

Geçen hafta Perşembe günü Avril ile tam düşündüğüm gibi bir program yaptık, Cher ise bize katılmamayı tercih etti.
Önce biraz bozuldum ama sonra düşününce, bunda da bir hayır vardır elbette, dedim kendi kendime..
Cher biraz değişik bir oğlan, özgür ruhlu, farklı arkadaş guruplarıyla takılmayı seviyor.. Gözlemlerimden şimdiye kadar anladığım; birkaç kişi dışında arkadaşlarını aile ile tanıştırmıyor…
Benim annem böyle bir şeye asla izin vermez, hepimiz arkadaşlarımızı tanıştırmak zorundayız. Bodrum’ da bütün arkadaşlarımın aileleri de aynı kuralı uygular. Dediğim gibi burada bir çok alışkanlık farklı ..  

Her ne ise, biz konumuza dönelim.
“ Ayyyy !! heyecanlandım “

Avril’ in arkadaşları ile daha önce tanışmıştım ama uzun süre birlikte vakit geçirememiştik. Bu sefer neredeyse bütün güne yayılan bir plan yapıldı.
Sabah kahvaltıdan sonra bizim bahçede buluştuk, 13 kişilik güzel bir gurup olduk, 8 oğlan – 5 kız …
Aralarında yeni gördüğüm birkaç kişi olduğu için Avril beni yeniden tanıştırdı, hepsi çok sıcak davrandı..

Fakat bir kişi var kiiiiiiii !!! J))))))))))
Tahmin ettiğiniz gibi “CHARLOTTE”




Güzeller güzeli CHARLOTTE


Sarışın, ama başka türlü bir sarı, arada kızıl tüyler var, güneşte pırıl pırıl parlıyor…
Yemyeşil sürmeli gözler, başka türlü anlamlı bakıyor…
Olağan üstü güzel bir kuyruk …
Son derece zarif hareketler, yumuşacık bir ses ….
İşte, nasıl anlatılır, bilemedim…. Çok güzel bir kız…

Ayla teyze ile sohbet etti, ama ne dediğini anlayamadım heyecandan. Ben ise oğlanların yanından hiç ayrılmadım, biraz da bacaklarımın titrediğini hissettim. Yakındaki parka kadar küçük guruplar halinde yürüdük. O, hep arkada kaldı ve dönüp bakmaya utandım, ara sıra çevreyi inceliyormuş gibi göz attım  ama çaktırmamaya özen gösterdim. 
Ona bakmaya çalıştığımı anlamış mıdır acaba?
Parkın, küçük bir petank sahası olan uzak bir köşesine kadar gırgır, şamata yürüdük. Geniş gölgesi olan güzel bir ağaç altına büyüklerin bizler için hazırladığı piknik sepetlerimizi yerleştirdik.
Oy birliği ile  “ önce oyun “ dendi… ve bana petank oyununu anlatmak telaşına düştüler.
Ben ise kendimden emin bir şekilde;
“Arkadaşlar, petank bizim pek alışık olduğumuz bir oyun değildir, ancak benim yaşadığım mahallede küçük bir petank sahamız var. Ben fazla oynamam ama kurallarını bilirim” dedim.
Acayip havam oldu ve Charlotte yanıma gelerek;
“Yaşadığın yeri bize biraz anlatır mısın lütfen” dedi.
Cümle kuruluşu mükemmel…
Bakışları mükemmel…
Sesi mükemmel…..
Böylece sohbetimiz başladı J)))

İtiraf etmeliyim, hava atabilmek için daha önceden petank kuralarını araştırıp öğrendim. Bodrum’da petank sahası olması ise doğru, ama azıcıcık abartı. Sahilde bir otelin plaj kenarında turistler için ayırdığı küçük bir alan. Merak edip anneme sormuştum ve bana avrupa’da yaygın olan sosyal bir oyun olduğunu anlatmıştı. İki takım halinde oynanıyor, hedefteki topun yakınına kendi topunu atmaya çalışarak puan topluyorsun. Ben çok sevdiğimi söyleyemem ama oyun sırasında sohbet, şamata keyifli oluyor doğrusu..
Gurubumuz iki takıma ayrıldı ve meleklerimin yardımı ile ben ve Charlotte aynı takımda eşleştik.
O andan sonrasını hatırlamıyorum… Sanki benim yerime içimde bir başkası düşünüyor, bir başkası konuşuyormuş gibi hissettim ve kendimi tamamen akışa bıraktım. 
Sadece, meleklerimden beni korumalarını ve doğru davranışlarda bulunmam için bana yardımcı olmalarını rica ettim.
Her şey yolunda gitmiş anlaşılan, ertesi sabah beni aradı J))

Şimdi hazırlanmalıyım, bir arkadaşımıza akşam yemeği için davetliyiz, Charlotte da geliyor….


Görüşmek üzere…
Sevgiler





17 Haziran 2014 Salı

EVDEN UZAKTA OLMAK



EVDEN UZAKTA OLMAK...

Hayal ettiğim gibi değilmiş… Hâlâ alışamadım..
İçimde bir boşluk var, kendimi korumasız hissediyorum. Arkadaşlarımın arasında keyifli olmam gerekirken ben kendimi yalnız ve huzursuz hissediyorum. 
Ailemden uzakta sanki kocaman bir boşluktayım..

Burada, hayatın temposu, sosyal ortam, arkadaşlık ilişkileri, ev düzeni, mutfak düzeni, aklınıza gelebilecek her şey benim alıştığım düzenden çok farklı. Fransızca iletişim kurmak ise ayrı bir uğraş…
Ayla teyze, Avril ve Cher’ in anneleri bile benimle Türkçe konuşmuyor. Benim pratik yapmam için bu önemliymiş.. Şüphesiz benim için iyi oluyor ama bunaldım… 
Gerçekten bunaldım..

Geçen hafta sonu  annemi aradım, biraz benimle ilgilenmesini, Ayla teyze ile konuşup hayatımı düzenlemesini rica ettim.
Aldığım cevap beni şaşırttı ve üzdü, iki gün boyunca hem ağladım, hem düşündüm. Bir yandan da ev halkına bir şey belli etmemeye çalıştım.
Annemin bana cevabı aynen şöyle oldu;
“ Güzeller güzeli oğlum benim, sen artık büyüdün. Kendi kararlarını vermeyi ve  işlerini yoluna koymayı öğrenmelisin. İhtiyacın olduğu zaman elbette bana danışacaksın, ben de sana elimden geldiği kadar yol göstereceğim… Ama artık hayatının sorumluluğunu taşımasını öğrenmelisin.. Bu yolda zaman zaman yanlış yapacaksın, belki üzüleceksin… Bunlar hayatın bir parçası, her an bir başkasının koruması altında yola devam edemezsin. Ben sana güveniyorum, biliyorsun ki zamanı geldiğine inandığım için senin bu deneyimi yaşamana izin verdim. Benim sana güvendiğim gibi sen de kendine güven lütfen. Her zaman kendini kibar bir şekilde ifade et, tercihlerini söyle.. Kendi değerini bil ve etrafındakilere saygı göster, kimseyi yargılama. Sen benim en değerli hazinemsin, her zaman yanındayım ama sen kendi yolunda ilerlemelisin… “

Bu yazdıklarım telefon konuşmamızın bir özeti. Aralarda hep “ama anneeeee ! “ dedim durdum, boş ümitler içinde çırpınan salaklar gibi..

Çaresiz…, telefon kapandı, ben kendimle kaldım baş başa…

Önce annemin beni anlamamasına çok kızdım, sinirimden ağladım..
Sonra kendimi yalnız ve çaresiz hissettim, üzüntümden ağladım..

Sonra da, başladım düşünmeye, annemin söylediği her cümleyi, her kelimeyi tek tek inceledim..
 Annem bana ne göstermek istedi diye düşündüm.. O kadar çok düşündüm ki sonunda Ayla teyze bir sorunum olup olmadığını sordu. Elbette kuyruğu dik tutarak her şeyin yolunda olduğunu söyledim ve kibarca teşekkür ettim.

Annem beni kendim olmaya hazırlıyordu, anladım, ama bu sefer de “ne? ve nasıl?” yapmalıyım diye düşünmeye başladım.
Duygularımı ve endişelerimi kontrol ederek bir kâğıda yazdım.
Neyin eksikliği bende endişe duygusunu yaratıyor ? çok düşündüm.. ve buldum.

ANNEM… eksik olan, annem..

Evimde, anneciğimin yanında iken, her şeyi ben yapıyormuşum, her şeye ben karar veriyormuşum gibi kendimi çok güçlü ve becerikli hissediyordum.
Ama şimdi annem yanımda değil, sorumluluk bende..
İnanın bana, bu çok tuhaf bir duygu, tam bir boşluk ve yalnızlık hissi; bir bardak süt içmek için bile,
“ anneeee, süt içeceğim beeeennn !!! “ demek istiyorum, anneme seslenirsem rahatlayacağım sanki...

Annemin bana aktardığı tüm öğretileri hatırladım.. Enine, boyuna düşündüm..
Sonunda fark ettim ki kendi sorumluluğumu taşımalıyım… Terk edilmedim, kendim olmak için büyük bir adım attım. Yolumda her an ihtiyacım olan destek bana gelecektir, biliyorum. Öncelikle hepimiz eşitiz, birbirimizden çekinmek için hiç bir nedenimiz yok. Olduğumuz hâlimiz, en güçlü hâlimizdir. Güçlü olmak, aynı zamanda kendine güvenmek demektir. Hissettiğimiz ve yaşadığımız bir olmalı; iç - dış dengemiz eşit olmalı... 
Kendime güveniyor isem, kendimi ifade etmeliyim, kendi seçimlerimi yaşayabilmeliyim…Elbette terbiye sınırları içinde ve karşımdaki herkese saygı göstererek…

Ben kendime güveniyorum, kendi olduğum hâlimi yaşamaya kararlıyım ...

Önce Ayla teyze ile konuştum.. Kibarca tercihlerimden ve alışkanlıklarımdan bahsettim..
Ev düzenini bozmadan neler yapabiliriz; konuştum.
Kendisi ile ara sıra Türkçe konuşmak ihtiyacım olduğundan bahsettim, çok olumlu karşıladı..
Gün içinde biraz kendime zaman ayırmak istediğimi anlattım; elbette dedi…
Ve daha bir çok detay….

Ohhh !!! rahatladım…
Demek ki kendine güvenip konuşunca her şey düzene giriyormuş, şimdi kendime kızıyorum bu kadar zamandır eziyet çekmek bana yakıştı mı ?  Yakışmadı elbet J))

Her an yeni bir şey öğreniyoruz işte….
Kuş gibi hafifledim.. TATİL ŞİMDİ BAŞLIYOOOOOORRRR…
Sabah annemle konuştum, mutlu olduJ)


her gün gittiğimiz park


Charlotte ne yapıyor acaba ? yarın parka beraber gitsek..., bu akşam Avril ile plan yapmalıyım…

Haftaya görüşürüz..

Unutmadan, geçtiğimiz hafta neden yazamadığımı söylememe gerek var mı? :)))



Jas de Bouffan’ dan sevgilerimle…



1 Haziran 2014 Pazar

FRANSA' DAN MERHABA



Koskoca bir hafta nasıl geçti anlamadım doğrusu :)))

Nasıl mıyım ?
Elbette çok iyiyim, ama hislerim karışık..

Çok keyifli ama uzun bir yolculuktan sonra Marsilya havalimanına ulaştık. 
Bizi bay Albert in şöförü karşıladı ve yaklaşık 45 dakikalık araba yolculuğundan sonra 
Aix en Provence ın güney batısında Le Jas de Bouffan kasabasına akşam üzeri ulaştık.

Bütün ailenin hazır bulunduğu muhteşem bir karşılama töreni düzenlenmişti, gerçekten çok ince düşünülmüş detaylar vardı..
Aile bireyleri ve yakın dostlarla tek tek tanıştırıldım, herkes benimle sohbet edip hatırımı sordu. Heyecanımı yenmeye çalışarak yolculuğumdan bahsettim, ama bir çok cümle kuruluşunda yanlış yaptım, biliyorum :(((

Gün batımı zamanı  değişik atıştırmalıklar ikram edildi. Büyükler şarap içti, biz gençler değişik meyva sularının tadına baktık....

Unutmadan hemen söylemeliyim; CASH amca... Avril ve Cher' in amcası....

İnanılmaz bir tip :))))) 
Şimdi ipucu vermeyeceğim.. Eminim yaz sonunda Cash amca dan bir roman çıkar :))))

Tanışma faslı bitince bahçeye bir sinema perdesi geldi. 
İçimden geçenler için şu an utanıyorum doğrusu.. 
" artık yatacağım yeri gösterseler de biraz kestirsem, bu tantana ne zaman bitecek acaba " diye düşünürken, perde hareketlendi ve sesler, görüntüler gelmeye başladı...

İŞTE O AN KOPTUM... ve gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı, tutamadım kendimi...

Ekranda annem, kardeşlerim, Kısmet ... benimle konuşuyorlar.....
Bana sürpriz yapıp skype bağlantısı kurmuşlar..
Şu an yazamıyorum bile, anlatılamaz duygusal anlar yaşadık...

Aslında eminim bunu planlayan gene annemdir. Çünkü kızlar sabah beni geçirirken aralarında fısıldaşıyorlardı gene ve Kısmet de durmadan " ne zaman, ne zaman" diye soruyordu..
Annem hepsini susturup benim dikkatimi başka yöne çekmeye çalışıyordu..
Tuzağa düştüm, anlamalıydım bir plan olduğunu..
Eğer bilseydim, kendimi tutar ağlamazdım..

OFFF ! rezil oldum aslında, çok güzel bir kız vardı, adı Charlotte.. Şimdi bana "ana kuzusu" diyecek... ( Acaba Charlotte' u bir daha ne zaman göreceğim ? )

Ne derse desin, dünyanın sonu mu gelir......

Ben annemi özledim,
Ben kız kardeşlerimi özledim,

Ben Kısmet'imi özledim,
Ben evimi özledim.......

Ama burada olmaktan da mutluyum..

İşte bu yüzden hislerim karışık...


Üstelik hastalandım; hem midemi bozdum, hem de üşüttüm.. Üç gün yorgan-döşek yattım..
Her şey değişik.. Yemekler, ev düzeni, sosyal yaşam..

Bu arada unutmadan söyleyeyim, artık çarşamba günleri yazımı yayınlayacağım...
Anlaşılan hafta sonu burada hayat çok hızlı, pazar günü yazımı hazırlamam imkansız gibi göründü bana :)) 
Dedim ya, her şey çok değişik...

Bakalım neler yaşanacak .......



JAS DE BOUFFAN' DAN KUCAK DOLUSU SEVGİLER...




25 Mayıs 2014 Pazar

YOLCULUK VAR



İnanamıyorum !!!

Yarın ben tek başıma uçağa bineceğim...


Bu hafta yaşadığım heyecanı size anlatamam. Her şey birdenbire gelişti, olayların hızına ben bile yetişemiyorum. Masal gibi :))))

Biliyorum, biraz sakinleşerek olan biteni anlatmalıyım...

İki sene önce annemin bir arkadaşı tekne ile Bodrum' a geldi ve yaz aylarını bize yakın koylarda geçirdi.
Çok neşeli ve kalabalık bir aile.. İnsan çocukları ve kedi çocukları var..
Elbette ben hemen arkadaş oluverdim. Bir de işin en güzel tarafı; bütün çocuklar erkek :)))))

Kedi oğlanlar benim yaşımda, Avril ve Cher, çok akıllı ve eğitimliler.
O yaz biraz evrensel lisan ile konuşabilmiştik, ama sonra ben gerçekten çok çalışarak fransızca öğrendim, bu konuda da anneme çok şey borçluyum. Şimdilik konuşurken zorluk çekiyorum, çünkü fazla pratik yapamadım evde.

Keşke anne anneciğim ve neneciğim yanımda olabilselerdi, benimle ne güzel sohbet ederlerdi....
İkisi de huzur içinde olsun...

Özellikle Avril okumaya çok meraklı bir oğlan, bana gittikleri kursları, öğrendiklerini anlatmaya çalışmıştı bütün yaz boyunca. Cher ise kültürlü ve kibar bir genç olmasına rağmen, ruhunda biraz "fırlama" tohumu olduğu dikkatten kaçmıyor.
Lâf aramızda, Cher ile fransız stili hayatı deneyimlemeyi düşünmeden edemiyorum
doğrusu :))))


Avril ve Cher' in evi :))


Bana bu fotoğrafı verdikleri günden beri hep oraları görmeyi hayal ettim.. Ve işte şimdi gidiyorum..
Aslında bu seyahat bir haftada gelişmedi elbette, iki senedir ben hazırlanıyorum. İlk basamak anneme yalvarmakla başlamıştı :))) Hatırlıyorum, aynen Kısmet gibi, "noooooooluuuuurrr" diyordum :)))))
Gidişimin hızlanma sebebi ise, bay Albert' in bu hafta Fransa' ya dönecek olması. İlk program Temmuz başında gitmem üzerine yapılmıştı.

Ben sevdim bu heyecanı :))

Program şöyle; yarın sabah 09.30 uçağı ile tek başıma İstanbul'a uçuyorum. Üç saat kadar hava limanında tek başıma bekleyeceğim ve daha sonra yolculuğumun geri kalanında  bay Albert  bana eşlik edecek. Kendisi Avril ve Cher' in amcası ama ben daha önce hiç karşılaşmadım, tanımadığım bir insanla buluşmak da ayrı bir heyecan benim için...
Yani sözün kısası bir çok  " İLK "  yaşayacağım...

Bizim evde ise büyük bir telaş var. Hazırlıklar, benim için hazırlanan "güle güle git" partileri, annemin çaktırmadan vermeye çalıştığı öğütler...
Kızlar biraz buruk, ben sevimli bir kıskançlık hissediyorum. Haklılar elbette, kim istemez böyle bir yaz geçirmeyi. Ama annem onları ihmal etmez biliyorum, şimdiden bir sürü program yapmaya başlamış bile.
Temmuz da tekne ile Yunan adaları 10 gün, Ağustos sonunda Bozcaada festivali,  arada eminim sürpriz hafta sonu programları da yapılır... daha ne olsun :))))
Kısmet bebek ise durumu ancak bu sabah tam olarak kavradı, evde hazırlıkları görünce gene hep beraber gidiyoruz zannetmiş zavallı. Kahvaltıdan sonra koşa koşa odasına gidip çantasını Yudum ablasına getirdi,
" benim de bavulumu hazırla ablacığım" diye peşinde dolaşmaya başladı.
Neyse ki annem yanımızdaydı. Bir bebeğe nasıl konuşulacağını annemden iyi kim
bilebilir :))
Ama Kısmet' cik hâlâ ağlıyor.....
Bu gece onunla uyuyacağım, bakalım yarın beni geçirirken neler olacak...

Bana gelince, mutluyum, heyecanlıyım, merak içindeyim....
Neler yaşayacağım, neler göreceğim, neler öğreneceğim, kimlerle tanışacağım.....
Heyecanlıyım..

Bilgisayarım yanımda, her şeyi yazacağım..


YUPPİİİİİ !!!   YARIN FRANSA'YA GİDİYORUM  :)))))))))))))


SEVGİLERİMLE...